Sunday, October 25, 2009

Marka Kent Bursa | Ulu Şehir | Tolgahan Çavdar

BURSA TURiZMi

BURSA TURİZMİ

Yeşil Bursa (Doğal Güzellikler)
Bursa, tarihteki önemi ile olduğu kadar, eşsiz doğası ile de dikkat çeken bir kenttir. "Yeşil" rengi adeta bu kentle özdeşleşmiş, onun simgesi olmuştur. Yeşil Bursa'nın il sınırları içinde birçok doğal güzellik yer almaktadır. Bunların başında ise tüm heybetiyle bu kenti saran Uludağ gelir.

Vahşi tuzak; Uludağ
Antik dönemde Olympos Misios adıyla anılan Uludağ, Türkiye'nin birinci derecede önemli kayak merkezlerinden biridir. Uludağ Milli Parkı'ndaki kayak alanının alt sınırı 2.000, üst sınırı ise 2.453 m. yüksekliktedir. Aralık-mayıs ayları arasında genellikle karla örtülü olan dağda, kar kalınlığı 2-3 m.'ye kadar çıkmaktadır. Parkın önemli gelişme bölgelerinden olan Sarıalan, Karabelen'deki giriş kapısından 11 km. uzaklıktadır. Teleferikle ulaşılan bu bölgede yazlık kamp odaları, büfeler, çeşmeler, tuvaletler vardır. Kirazlıyayla ise parkın giriş kapısından 6 km. uzaklıktadır. Oteller Bölgesi ile Kayak Merkezi, Çobankaya ve Bakacak, Uludağ'ın diğer önemli bölgeleridir.
Olağanüstü doğal yapısı, flora ve faunasının zenginliği ile bilinen Uludağ Milli Parkı'nda 2'si kamplı olmak üzere 4 adet kullanım alanı mevcuttur. Bunlar; Sarıalan, Çobankaya, Kirazlıyayla ve Karabelen kamp ve günübirlik kullanım alanlarıdır. Uludağ'da kayak sporu ve turizme yönelik olarak 17 adet turistik tesis mevcuttur. Ayrıca çeşitli kamu kurumlarına ait 16 adet tesis bulunmaktadır. 1986 yılında turizm alanı ilan edilen 2. Gelişim Bölgesinde 1 tesis faaliyette olup 2 tesisin inşaatı sürmektedir.
Uludağ Milli Parkını yılda ortalama 600.000 kişi ziyaret etmektedir. Karabelen giriş kapısından günde ortalama 265 araç giriş yapmaktadır. Ziyaretçi sayısı temmuz-ağustos aylarında ve kış sezonu, ocak-şubat aylarında artış göstermektedir. Uludağ Milli Parkı'na gelen ziyaretçiler genelde yerli ziyaretçiler olup, yaz aylarında Arap ve İsrailli turistler de ziyaret etmektedir.

 

Bursa yeşilinin minyatürü; Botanik Parkı

Bursa'da yeşil kuşak kapsamında, kente bol oksijen, yeni dinlenme ve sağlıklı spor alanları kazandırmak amacıyla 1998 yılında "Soğanlı Botanik Parkı" hizmete açılmıştır. Soğanlı Botanik Parkı; 400.000 m2'lik alanında, 150 türden 8000 ağaç, 76 türden 100.000 çalı, 20 türden 50.000 yer örtücü ve 27 türden 6000 gül ile Bursa Ovası'nı korumakla birlikte, bitkisel araştırma ve bilimsel çalışmalara açık bir parktır.
Parkta Japon bahçesi, İngiliz bahçesi, Fransız bahçesi, gül bahçesi, açelya-orman gülü bahçesi, kokulu bitkiler bahçesi, kaya bahçesi, renk bahçeleri, şekilli bitkiler bahçeleri vardır.

Soğanlı Botanik Parkı ziyaretçilerine dinlenme, farklı farklı zamanlarda yaprak ve çiçek açan bitkileri gözleme imkânlarının dışında, sağlıklı yaşam için spor yapma imkânı da sunmaktadır. Parkta 12.000 m.'lik doğal yürüyüş yolları, doğal koşu yolu, 1.000 m.'lik soğuk asfalt kaplamalı bisiklet yolu ve göletler bulunmaktadır. Botanik Parkı'nda 17, 18 ve 19. yüzyıllara ait kimi ünlü eski Bursa evlerinin benzerleri de inşa edilmiştir.

 

Bursa'nın Büyülü Güzelliği: Kuş Cenneti

Bursa- Çanakkale yolunun 45. km.'sinde yer alan Kuş Cenneti ise, Bursa'nın bir başka doğal ayrıcalığıdır. Tavuskuşları başta olmak üzere; sülün, keklik gibi birçok kuş çeşidinin barındığı Kuş Cenneti, mavi selvi, limoni selvi, ladin, sedir gibi ağaçlarıyla da görülmeye değer gerçek bir doğal cennettir. Kuş bilimcilerin inceleme yapmak için sık sık ziyaret ettikleri Kuş Cenneti, güzelliğiyle tüm ziyaretçilerini büyülemektedir.

Bursa Hayvanat Bahçesi
Daha önce Kültürpark'ta bulunan Hayvanat Bahçesi gelişen Bursa için yetersiz kalınca 10 Kasım 1997'de, Botanik Parkı'nın yanında 200.000 m2'lik alanda Hayvanat Bahçesi kurulma çalışmaları başlatılmış ve 10 Kasım 1998'de de hizmete açılmıştır.
Bursa Zoo, ilk aşamada Türk köyü, Ayı-Kurt, Yırtıcı kuşlar, Su kuşları, Lama, yabani eşek ve Deve bölümleriyle açılmış, bunları Arslan, Leopar, Maymun ve Afrika savanları bölümleri izlemiştir.
Dünya standartlarında projelendirilen bu bahçede hayvanlar doğal ortamlarına oldukça benzeyen ortamlarda konakladıkları için sağlıklı ve mutlu görünüyorlar. Parkta yılan, timsah, iguana, pelikan, ördek, flamingo, deve kuşu, kartal, atmaca, şahin, akbaba, kelaynak gibi yırtıcı kuşlar; ayı, kurt, yaban domuzu, deve, geyik, ceylan, leopar, lama, yaban eşeği, aslan, maymun, tavus kuşu gibi hayvanlar ile; köy evi olarak düzenlenen binalarda da çeşitli kümes hayvanları, sülün, güvercin, papağan gibi kuşlarla inek, koyun ve keçi gibi evcil hayvanlar bulunmaktadır.
Hayvanat Bahçesinde eski köy evleriyle köy yaşantısının canlandırılması da yapılmaktadır.

‘Bir kuyu su gibi'; İznik Gölü
Marmara Bölgesi'nin en büyük, Türkiye'nin ise beşinci büyük doğal gölü olan İznik Gölü, derinliği en fazla 80 m. olan tektonik bir tatlı su gölüdür. Göl bütünüyle tarım alanları ve zeytinliklerle çevrilidir. Alan, sık sazlıkların arasında karışık koloniler kuran küçük karabatak (30 çift) ve gece balıkçılı (250 çift) ile özel çevre koruma alanı ölçütlerine uyar. İznik Gölü 1990 yılında SİT alanı ilan edilmiştir.
Yaklaşık 9000 hektar tarım arazisi göl suyuyla sulanmaktadır. Yapımı süren tesislerle bu alanın 6.945 hektar daha arttırılması öngörülmüştür. Bunun yanı sıra, göl kıyısındaki tarım alanlarının sulanması için çiftçiler tarafından pompayla su çekilmektedir.
Suları tatlı olan gölde sazan ve yayın balığı ile kerevit yetişir. Turizm bakımından da önem taşıyan İznik gölü, yüzme, kano ve sörf gibi su sporları için idealdir.

Gümüş balıklı göl; Ulubat
Marmara Denizi'nin güneyinde yer alan sığ, bulanık, ötrofik bir tatlı su gölüdür. Doğu-batı doğrultusunda uzanan tektonik kökenli Yenişehir-Bursa-Gönen çöküntü alanında oluşmuştur. Kabaca üçgen biçimli olan gölün doğu-batı yönünde uzunluğu 23-24 km., genişliği ise 12 km. kadardır. Göl içerisinde 7 adet ada bulunmaktadır. Yapılarında kalkerlerin egemen olduğu bu adaların en büyüğü Halilbey Adası'dır.
Gölü besleyen en önemli su kaynağı M. Kemalpaşa Çayı'dır. Göl dibindeki ve çevresindeki karst kaynakları ile yağışlı dönemlerde göle ulaşan küçük dereler gölün beslenmesine katkı sağlamaktadır. Yaygın olarak balıkçılık yapılan gölde avlanan kerevitler yurt dışına ihraç edilir.

Apolyont Gölü olarak da bilinen Ulubat gölü, küçük karabatak (300 çift), alaca balıkçıl (30 çift) ve kaşıkçı (75 çift) için önemli bir üreme alanıdır. Kışın gölde aralarında küçük karabatak (max. 1078), tepeli pelikan (max. 136), elmabaş patka (max. 321.500) gibi büyük sayılarda su kuşu bulunur. Alanda 1996 Ocak ayında sayılan 429.423 su kuşu, 1970'ten beri Türkiye'de kaydedilen en yüksek su kuşu sayısıdır. Göl 1998 tarihinde Ramsar Alanı olarak ilan edilmiştir.

Ulubat Gölü Yönetim Planı ile; göl kirliliğinin azaltılması, göldeki balıkçılığın sürdürülebilirliğinin ve doğal kaynakların akılcı kullanımının sağlanması, yaban hayatının zenginleştirilmesi, alanın sahip olduğu değerler hakkındaki bilginin paylaşımı gibi hedeflerin gerçekleştirilmesini amaçlamaktadır.

Mudanya Sahilinin Keşfedilmemiş Cenneti : Trilye
Bursa'ya bağlı Mudanya sahilinin keşfedilmemiş cennet köşelerinden biri olan Trilye, zeytini ve şarabı ile tanınan bir kasabadır. Oldukça bol balık çıkartılan kasabada Rumlardan kalma 7 kilise, 3 ayazma bulunduğu söylenir.
Sütunlarının İskenderiye'den getirilen Panagia Pantobalissa adlı "kemerli kilise"nin dünyada duvarına resim yapılan ilk kilise olduğu söyleniyor.
Kasabadaki Fatih Camii, eski St. Stephanos Kilisesi'nden çevrilmiş.

 

Balıkçı Kadınların Köyü : Gölyazı

Bursa sınırları içinde, doğa ile tarihin bir arada yaşadığı bir eşsiz güzellik de Uluabat Gölü kıyısındaki Gölyazı Köyü'dür. İlkbaharda yükselen sular nedeniyle yarı bellerine kadar su içinde kalan ağaçlar, yine bu sularda sevgi dolu bir melodi gibi süzülen ördekler, Arnavut kaldırımlı dar sokaklar; antik çağda Apolyont olarak bilinen bu köyün güzelliklerinden yalnızca birkaçıdır. Tümüyle SİT alanı olan bu bölge, özellikle Apollon Tapınağı ve kilisesi ile dikkati çeker.

 

Saflığın ve Yeşilliğin Adresi 2000 Yıllık Misi Köyü

Tarihi çok eskilere dayanan Gümüştepe köyünün ilk adının Misipolis olduğu sanılıyor. Bursa'nın merkezinden yalnızca 12 kilometre uzaklıkta, doğallığından hiçbir şey kaybetmemiş başka bir güzellik konuk eder kendisini görmeye gelenleri: Misi Köyü. Sınırsız yeşilliği, söğütleri, meyve ağaçları ve bir köprü gibi gökyüzüne uzanan kavak ağaçlarıyla, antik çağda başlayan bir öyküyü günümüze kadar taşıyan tarihi köy, asma yaprağı, misket üzümü ve şarabı çok ünlüdür.

Yaşayan Osmanlı köyü; Cumalıkızık
Bursa'nın doğusunda Ankara yolu üzerinde Bursa'ya 13 km mesafede, Uludağ'ın yamaçlarında beş kızıklı köyden biridir. Orhan Gazi Vakfiyesi'ne bağlı bir köydür. Osmanlı dönemi konut dokusunu günümüze kadar koruyan nadir köylerden olan 700 yıllık tarihi Cumalıkızık köyü, Osmanlı dönemi kırsal mimarisinin önemli örneklerinden biri olup, halen geleneksel yaşam biçimini korumaktadır. Cumalıkızık Köyü dokusunun korunması amacıyla 1980 yılında koruma altına alınmıştır. Köyde bulunan evlerin birer odalarının restore edilerek ev pansiyonuna çevrilmesi çalışmaları sürmektedir. Cumalıkızık'ın yurt içi ve yurt dışı fuarlarında bastırılan tanıtım broşürleri ile turizm tüketicisine tanıtımı yapılmaktadır.

Cumalıkızık evleri, Osmanlı Türk mimarisinin özelliklerini taşımaktadır. Genellikle iki yada üç katlı olan evlere sokaktan iki kanatlı ahşap kapıyla avludan geçilerek girilir. Avlunun zemini toprak veya taştan yapılmıştır. Alçak tavanlı ara kat evin kışlık, yüksek tavanlı ikinci kat ise yazlık bölümüdür. Hayat ve sofa iklime ve manzaraya yönlendirilmiştir. Evlerin zemin katlarında ahşap hatıllı geleneksel taş malzeme üst katlarında ise ahşap çatkı arasında kerpiç malzeme, çatıda ise alaturka kiremit kaplı kırma çatılı ahşap malzeme hakimdir. Duvarları genellikle sarı, mavi, beyaz, mor ve yeşil renktedir. Evlerin giriş katında mahremiyet açısından dışa açılan pencere yoktur. Pencereler boş odada bulunmaktadır.

Cumalıkızık yerleşim alanı üzerindeki 270 evden 57'si tescilli sivil mimarlık örneğidir. Bunlardan başka tescilli cami ve hamam ile iki anıtsal çınar ağacı ve çeşme bulunmaktadır.

Çağlayanların Buluşma Adresi: Su Uçtu
Mustafa Kemal Paşa'dan 10 km. uzaklıkta bulunan Su Uçtu, doğayla baş başa kalmak isteyenlerin, bu isteklerine fazlasıyla cevap veren bir yerdir. Bölgeye adını veren 11 çağlayan, yılların yorgunluğunu bir anda insanın üstünden silip atabilecek bir etkileyiciliğe sahip. 38 metre yükseklikten, kendisini özgürlüğe bırakan suların mutluluk dolu şarkısı insanın ruhunda bambaşka duyguların kapılarını aralıyor.

 

Saitabat Şelalesi

Bursa'dan 12 km. uzaklıkta yer alan Saitabat yemyeşil çimenler ve çınar ağaçlarıyla çevrili bir alan. Uludağ eteklerindeki şelalenin aktığı kanyon, doğa sporları ile uğraşanların buluşma noktası. Odun ateşinde, kiremitte tereyağı ile pişirilen alabalıklarıyla meşhur olan şelalenin çevresinde piknik alanları bulunuyor.

 

‘İki kapı arası Bursa'
(Tarihi Mekanlar)

Bursa, bulunduğu coğrafyası nedeniyle birçok uygarlığa köprü olmuştur. Bursa, Osmanlı ile Cumhuriyet arasında bir köprü. Doğu ile Batı arasında bir köprü....

Günümüzden 7200 yıl önceki bir yerleşim alanı olan Ilıpınar Höyük'e göre, Bursa ve çevresindeki kültür, Mezopotamya ve Doğu uygarlığının Avrupa'ya bir geçiş yeridir. Bir zamanlar, Doğu uygarlığının Batı'ya geçişinde köprü olan Bursa, sonraki yıllarda da Batı uygarlığının Doğu'ya geçişinde köprü olmuştur. Birçok Avrupalı kavim Bursa'dan Anadolu'ya geçerken, Anadolu'dan Avrupa'ya geçen uluslar için Bursa bir köprü işlevi görmüştür.

Bursa'nın özgün mimari yapısı da, Bizans ve Selçuk mimarisinden klasik Osmanlı mimarisine geçerken köprü görevini görmüştür. Uzak Doğu'nun mistizmiyle, Bizans keşişlerinin yaşamlarından esinlenerek oluşan tasavvuf kültürü Bursa'da yeşermiştir. Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında da bir köprüdür Bursa...

Yani Bursa, hem sanayi, hem de tarım şehri olabilmeyi bilmiş. Uludağ'ın beyazı ile Bursa Ovasının yeşili arasında bir köprü kurmuştur.

"Bir su görünmeden iniyorsa bir kentin orta yerinden
ya geldiği yolu ezberliyordur, ya gittiği yolu
ikisi aynı kapıya çıkmaz." (Hacı Tonak)
Selviler içinde bir alev; Emirsultan

Bursa'nın Uludağ'a bakan yamaçlarındaki bir tepede, servilerle göğe doğru yarışan minareleriyle Emirsultan külliyesi ve semti görünmektedir. Emirsultan semti, tıpkı mahallenin kurucusu gibi mağrur ve ciddiyet içinde, Bursa'nın başı üstündedir.
Emir Sultan bir malın, mülkün sultanı değil, gönüller sultanıdır... Emir Sultan, bir ilahi ışığın peşinden gelip yerleşmişti Bursa'ya... O gerçek bir sultan değildi ama, Osmanlı sultanlarına kılıç kuşatmıştı. Tıpkı Bizans imparatorlarının sefere çıkmadan önce Uludağ'daki keşişlerden hayır dua almak için, eşiğine gelmeleri gibi Osmanlı sultanları da, her sefere çıkışta, hayır dua almak için kapısını aşındırmıştır Emir Sultan'ın.

Günümüzde, Bursa'nın en önemli adak yeridir Emirsultan. Genç evliler, duvağı ile Emir Sultan'ın huzuruna gelir. Sünnet çocukları mutlaka Emirsultan'a uğrar. Ve nice dertli insan, çözemediği çetin sorunlarını, Emirsultan'ın huzurunda Tanrıya havale eder.

Bedrettin Uşaklı'nın dizelerinde olduğu gibi;
"Ufuklarda bu akşam ne sis var, ne de bulut var;
Selviler içinde bir alev "Emirsultan"
‘Sabrın acı meyvesi'; Muradiye
"Tümüyle Bursa'yı oluşturan bu çok sessiz ve düş mekanı içinde, özellikle hoşa giden biri daha vardır. Muradiye Camii çevresindeki mezarlık... Burada kule gibi yüksek servilerin, yüksek çınarların gölgesinde, geçmiş sultanlardan birkaçının bulunduğu türbeler var." (Piyer Loti 1924)

Son elli yıla kadar Bursa'ya gelen gezginlerin en çok etkilendiği mekan kuşkusuz Muradiye olmuştur. Türbeleri gölgeleyen o müthiş servi ve çınarların çoğu bugün yok, ya da o eski âzâmetini yitirmiş görünüyor... Külliye çevresindeki eski tarihi doku büyük ölçüde korunmuş, korunmaya da özen gösteriliyor. Eski kahvehaneleri, berberi, sokaklarıyla bugün Bursa'nın en derin semti Muradiye...

Muradiye semtine doğru eski ve hoş evleri çınarlarıyla bambaşka bir mekana geldiğinizi hissedersiniz. Külliye içindeki yaşlı çınarların altında gölgelenen şehzadelerin, sultanların, hanım sultanların türbelerine geldiğinizde içiniz burkulur.

"Ölümün sessizliğini ve öbür dünyada rahatı bilmek isteyenler Bursa'da Muradiye Türbelerine gitsin... Ölüm yalnız burada korkunç değildir. Kutsal kitapların vaat ettiği cennet bize, yalnız burada mümkün görünüyor." Yakup Kadri bir yazısında Muradiye'yi bu satırlarla dile getirmiştir.

Sultan II. Murat döneminde gerçi başkent Edirne idi ama, onun gözü her zaman Bursa'daydı. Onun içinde en sakin bir yere gömüldü. Muradiye bir türbeler kümesidir aslında. Mezarların böylesine yüceltildiği bir başka mekan yoktur dünyada: C. A. Kansu'nun dediği gibi, "Ölümün güzelliğini ben burada anladım"

"Muradiye Bursa'nın kalbi, ruhudur. Bu nedenle ruhlar burada öbür dünyaya geri dönerler." Muradiye Türbeleri'ni gezerken bu türbelerde yatan talihsiz insanları, mutlu bir şekilde çınarlar altında dolaşırken görürseniz hiç şaşırmayın. Ölümün cennet halidir çünkü Muradiye.

 

Ölümün kutsandığı mekan; Yeşil Türbe

"Bursa'nın altın kubbelerinde
Güneşler doğar, güneşler batar.
Yeşil'de, bir tepe üzerinde
Çelebi Mehmet yatar."

Suat Asral'ın bu güzel dizelerinde yer alan Yeşil Türbe, hiç kuşku yok ki bugün Bursa'nın sembolüdür.

Bursa'nın en güzel semtlerinden birine adını veren Yeşil Türbe, sadece Bursa'nın değil tüm Türkiye'nin en ilginç ve harika anıtlarından biridir. Camiyi neredeyse ezen bu türbe, nurları toplayan kubbesi ile Bursa'nın her yerinden görülür. Nitekim "Osmanlı dünyasında camiden daha yüksek bir mevkide oturtulmuş tek kubbe ve türbe, Yeşil Türbe'dir." (Mustafa Armağan)

"Yeşil Türbe'de ölüm, yeşil ve serin çinilerin arasında insana korkularını, ağrılarını, ızdırapların ve iskeletleri gösteren bir kabus değil, yeşil ve şeffaf bir deniz rüyası gibi gelir."

Yeşil Türbe'de ölüm: "Her türlü eziyet, gurbet ve ayrılık endişesinden uzak, yaşamdan daha sevimli göründüğü bir şevk anıdır."

Falih Rıfkı Atay, Yeşil Türbe'yi gördükten sonra duyguları böyle dile gelir ve devam eder: "Yeşil Türbe sanki bir bahçe gibi, bir bahar mesiresi gibi ferahtır."

Ve ölüm Yeşil'de hiç de o kadar ürkütücü değil... Bursa'nın ufuklarında kutsal nurları toplayan ve çinilerinin etkisiyle insanı büyüler. Zannedilir ki, Yeşil Türbe'nin rengi, eski Bursa baharlarından süzülmüş bir özsudur.

"Yeşil Türbe'sini gezdik dün akşam
Duyduk bir musiki gibi zamandan
Çinilere sinmiş Kuran sesini"

Ahmet Hamdi Tanpınar ünlü Bursa'da Zaman adlı şiirinde bu satırlarla duygularını dile getirirken, Hasan Ali Yücel: "Yeşil'i ne zaman ziyaret etsem, dışında bir tepe, içinde bir bahar bulurum" diye haykırır...

Ufak bir tepe üzerinde, serviler arasında yükselen Yeşil Türbe, Prof. Pittard'ın ifadesiyle: "Biblo kadar zarif, kucaklanacak kadar dilber, gönülleri avlayacak kadar sihirlidir."
‘Şol Gümüşlü Kubbe'; Tophane
Osman Gazi 1324 yılında, Bursa'yı alamadan ölmüştü. Ölmeden önce de, çok uzaklardan görülen Gümüşlü Kubbe'ye gömülmesini vasiyet etmişti. Gümüşlü Kubbe, bugün Tophane'de bulunan, Osman ve Orhan Gazi'nin gömülü olduğu yerdeki Saint Elie Manastır idi. Uzaktan parıldayan kubbeleri nedeniyle bu adıyla anılmıştır.

Bu manastır, 1855 depremi ile öyle yıkıldı ki, onu tekrar eski haline getirmek asla mümkün olamadı. 1863 yılında Sultan Abdulaziz tarafından yeniden yapılmaya başlanınca, manastır iki yapıya ayrıldı. Osman ve Orhan Gazi türbeleri dışındaki yapılar yıkıldı. Ancak Orhan Gazi türbesinin zemin mozaikleri, halen o eski Bizans Manastırına ait.

1850'li yıllarda Dr. Bernard'a göre Tophane şöyledir: "Kentin ortasında bir uçurum kaya üzerindedir. Kuzey tarafı Tabakhane Kapısı'ndan, batıda Kaplıca Kapısı'ndan, Uludağ tarafından Zindan ve Su Kapıları'ndan girilir. Kale içinde ise Davul Manastırı'ndan ve Orhan camisi dışında kalenin bir köşesinde I. Murat'ın, bir köşesinde I. Mehmet'in yaptırdığı Saraylardan kalma bazı kalıntılar görülür. Dikkatli bakılırsa hamam, köşk, çeşme ve bahçelerin yerleri görülebilir. Bunların nasıl bir güzellikte olduğu da hayal edilebilir. Kentin en güzel yerleridir." Carsten Niebuhr'a göre ise manastırda, «İnsanı hayrete düşürecek kadar büyük bir davul vardı.» 1869 yılında Von Warsberc'a göre de, «Kaledeki saray tüm ovaya egemen durumda, yörenin şiirimsi bir simgesi gibi yükseliyor.»

Osmanlı Bursa'sını yaşatan ender sokaklardan biri olan Kale Sokak da Tophane'dedir. Sokaktaki karşılıklı on kadar ev, Osmanlı sivil mimari örneklerine göre restore edilmiştir. Olup içlerinde oturulan, yaşayan tarihi bir sokak...

Tanrıların kutsadığı şehir; İznik
1905 yılında kenti ziyaret eden Delbeuf'un; "Geçmişin anılarının hüzün verici büyüklüğünü, burası kadar duyurabilen, yeryüzünde bir başka kentin bulunabileceğini sanmıyorum" dediği sihirli İznik kenti Bursa'nın en önemli turizm merkezlerinden biridir.

İznik, Hıristiyan dünyasının Doğu'ya egemen olmasını önleyen Anadolu Selçuklu Devleti, (1075-1097) Bizans Devleti (1204-1261) ve Osmanlı Devleti (1331-1335) gibi cihan devletlerine başkentlik yapmış, gizem dolu bir kenttir.

İki bin yıllık surlar arasında sıkışıp kalmış olan İznik kasabası, İznik Gölü'nün doğusundadır. Kareye yakın surlarının büyük bölümü halen sağlamdır. Geçmişi M.Ö. 258 tarihlerine dayanan İznik Kalesinde 131 burç bulunmaktadır. 4970 metre uzunluğundaki surların karşılıklı dört görkemli kapısı vardır.

İznik'te iki Hıristiyan Konsülü toplanmıştır. 325 yılındaki, Hıristiyanlığın amentüsünün belirlendiği ilk konsüldür. İşte bu nedenle de İznik, 1962 yılında Vatikan'da toplanan 19. Konsül'de; Kudüs ve Vatikan'dan sonra üçüncü kutsal kent ilan edilmiştir. Bu nedenle inanç turizmi çerçevesinde İznik'in önemi gittikçe artmaktadır.

Ayasofya Kilisesi (H. Sophia): İznik kent merkezinde, 787 yılında, 7. Hıristiyan Konsülü'nün toplandığı Ayasofya Kilisesi (Cami) vardır. Bizans dönemine ait bazı fresk kalıntılarına rastlanan Kilise, bazilika planlıdır.

Roma Tiyatrosu: İznik kentinin güneybatısında yer alır. M.S. 98-117 yıllarında İmparator Trajanus tarafından inşa edilen ve bugün büyük ölçüde yıkılan tiyatronun bulunduğu yerde 1980 yılından bu yana bilimsel kazılar sürdürülmektedir. Kazılar esnasında ortaya çıkan toplu cesetlere bakılırsa bu yapının çeşitli dönemlerde bir toplu kıyım alanı olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Çinicilik: Dört imparatorluğa başkentlik yapmış nadir yerleşimlerden biri olan İznik çiniciliği ile de ün salmıştır. 17. yüzyılda İznik'e gelen Evliya Çelebi, 300'den fazla çini fırınının bulunduğundan söz eder. İznik çinilerinde; lale, sümbül, nar, karanfil gibi çiçek motifleri kullanılmıştır. Mavi, firuze, yeşil ve kırmızı en çok kullanılan renklerdir. Milet, Şam grubu ve Rodos işi adı ile tanınan seramiklerin merkezi de İznik'tir.

"Ve... Mimarilerin En İlahisi"

Bursa'nın kültür yolu
Kültür Yolu Projesi, ilk Osmanlı yerleşim alanı içerisinde, gerek ticarî ve gerekse kültürel anlamda Bursa'nın doğusundan en batıya değin uzanan bir yol niteliğindedir. Osmanlı dönemi Bursa'sının kültürel, ticarî ve sosyal anlamda ana arterlerini oluşturan külliyeler ve bu külliyeler arasında var olan iletişim ağının düzenlenmesine yönelik bir projedir.

Kültür Yolu Projesi, Yıldırım Bayezid'ın yaptırdığı külliyeden başlayıp Yeşil, Irgandı Köprüsü, Hanlar Bölgesi, Bâlibey Hanı'ndan Hisar Bölgesine oradan da Muradiye Bölgesine geçmektedir. Güzergâhta Muradiye Külliyesi'nden Çekirge Caddesi vasıtasıyla I. Murad Hüdâvendigâr Külliyesi'ne ulaşılmaktadır.

Bursa şehri, erken Osmanlı mimarîsinin şekillendiği, farklı plân şemalarında külliye bütünlüğünde câmi, medrese, dârüşşifa, imaret, hamam ve türbelerin inşâ edildiği ilk Osmanlı başkentidir. Bursa'da mimarî yapılaşmanın başlamasıyla, erken Osmanlı mîmarisinde külliyelerin şekillendiği ilk şehir olmuştur. Bu nedenle projenin en önemli ayağı Sultanların yaptırdığı, her biri ayrı bir tepede yer alan külliyeler olmuştur.

‘Bursa Üslubu'
İlk beş Osmanlı Sultanı eserlerini Bursa'da yaptırmıştı. Bu nedenle Osmanlıların ilk devirlerine özgü camii yapımı Bursa'da gelişmiştir. Kanatlı veya "Ters T" planlı camiler olarak adlandırılan bu yapılar Bursa'ya özgü olup bu eserlerinin tarzına Bursa Üslubu denir. Bu tür cami girişinin sağ ve solundaki kanatlarda odalar bulunur.

‘Bursa Kemeri'
Bursa'nın özgün mimari özelliklerinden biri de anıtlarında sıkça kullanılmış düz kemerleridir. Bu kemer, mimari literatürde "Bursa Tipi Kemer" olarak anılmaktadır. Bu kemerlerin en güzelleri, Yeşil Cami ve Yıldırım Camii'nde görülür.

Mimaride sentez
Bursa'daki geç dönem Bizans yapılarıyla, erken Osmanlı Dönemi yapılarının mimarileri arasındaki benzerlik çok belirgindir. Çünkü önceleri Bizanslılar için çalışan Rum mimar ve ustalar, Bursa'nın fethinden sonra Osmanlılar için de çalışmışlardır. Bu olgu, zamanla Türk ve İslam dünya görüşünün etkisiyle bir Osmanlı sentezinin doğuşuna kaynaklık etmiştir.

Bursa'daki anıtlar sınıflanacak olunursa, çoğunun dinsel yapı olduğu görülür. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yaptırılan bir araştırmada bugün Bursa merkezde 127 ayakta kalmış tarihi cami dışında 45 türbe, 19 türbe, 34 medrese, 25 han, 37 hamam ile 15 imaret, tekke ve okulun varlığı belirlenmiştir.

Cumhuriyet dönemiyle birlikte, özellikle resmi yapılarda farklı bir mimari tarz uygulanmasına karşın, yakın zamanlara kadar yüksek yapılar tercih edilmemiştir. Cumhuriyet Alanında yapılan Hükümet, Adliye ve Defterdarlık binalarıyla Halkevi ve Tayyare binaları, bu dönem yapılarının öncüleridir. 60'lı yıllardan sonra inşa edilen çok katlı kamu binaları, iş merkezleri gibi binalar ve apartmanlar Bursa mimari dokusunu tümden değiştirip, kimliksiz bırakmıştır.

Bursa'da 80'li yıllardan sonra ise mimarlıkta farklı arayışlar göze çarpmaya başlamıştır. Kervansaray Termal Otel, Zafer Plaza, BUTTİM İş Merkezi ve Fuar Binası, As Merkez, Ticaret ve Sanayi Odası Binası, Şehirlerarası Otobüs Terminali ve Osmangazi Belediye Binası bunlardan bazılarıdır.

Bursa Kalesi: Bursa Kalesi'nin yapılışı İ.Ö. 2. yüzyıla, yani Bursa'nın kuruluşuna kadar uzanır. Kaynaklara göre kale, I. Prusias döneminde, ünlü Romalı general Hannibal'ın önerisiyle yapılmıştır. Birçok kez kuşatılıp yıkılan surlar yeniden yapılmış veya bakım görmüştür. Bugün surların uzunluğu 2 km. kadardır. 67 kulesi ile beş kapısı vardır. Tophane'ye giderken solda, hastaneye giden yolun başında Hisar/Saltanat Kapısı, Yıldız Kahve'nin önünde Kaplıca Kapısı güneyde ise Zindan Kapı ve Yer kapı bulunur. Halen Bursa surları için röleve ve restorasyon projeleri tamamlanmış olup Saltanat Kapı'nın restorasyonu sürmektedir.

Cami ve Mescitler: Bursa'da yapılan anıtlar içinde cami ve mescitler en büyük payı oluşturur. I. Murat'ın yaptırdığı Hüdâvendigâr Cami, alt katı bir zaviye planında, üst katı ise medrese odalarından oluşan türünün tek örneğidir. Ulu Cami, 20 büyük kubbesi ile Osmanlı Devleti'ndeki çok kubbeli camilerin en görkemlisidir. 20. yüzyılın başında Bursa'da 202 cami ve mescit bulunuyordu. Günümüzde ise, tarihsel anıt niteliği taşıyan 127 cami ve mescit bulunmaktadır.

Türbeler: 1900'lü yıllardaki Bursa'da; demir parmaklıkla çevrili olanlar dahil 253 türbe vardı. Bugün Bursa merkezinde 45 tane yapısı olan, 19 tane yıkılmış toplam 64 türbe ayakta kalmıştır. Bursa'daki türbelerin çoğu Muradiye Cami bahçesinde yer alır.

Zaviye ve Tekkeler: Dinsel yapılardan olan zaviye ve tekkeler, tarikatların eğitim ve ibadet yaptıkları mekânlar olarak inşa edilmiştir. Cumhuriyet öncesinde sadece Bursa merkezde 40 kadar tarikat faaliyette idi. Tekkeler içinde sağlam olarak günümüze gelebilen Çiçek Tekke, Karabahşi ve İsmail Hakkı Tekkesi'dir.

Medreseler: Birer eğitim kurumu olan medreselerin, Bursa'da yapılanlarından çok azı günümüze gelebilmiştir. Bursa'da yaklaşık 50 medrese vardı. Mehmet Şemsettin ise, Bursa'da 84 medresenin varlığını belirlemiştir. Ancak günümüzde 10 medrese yapısı günümüze gelebilmiştir. Osmanlı Devleti'nin ilk medresesi, İznik'teki Orhangazi Medresesi'dir. Lala Şahin Pa¬şa'nın Kaleiçi'ndeki medresesi de Bursa'daki ilk medrese yapılarından olup halen ayaktadır.

Han ve Bedestenler: Eskiden bedesten olarak, Orhan Bey'in yaptırdığı Emir Hanı kullanılıyordu. Daha sonra bugün bile aynı amaçla kullanılan Yıldırım Bayezid'ın yaptırdığı Bedesten kullanılmaya başlan¬mıştır. Bedesten, Bursa Çarşısının merkezinde yer alıp diğer çarşılar bu¬nun çevresinde kurulmuştur.

Bursa'da, Anadolu ile Rumeli arasında bir ticaret merkezi durumuna geldiği için bir çok han yapılmıştır. Han ve bedestenler de birer ticaret borsası, birer fabrikaydı aslında. Bursa'da 25 kadar han yapılmışken bunlardan sadece 13 tanesi ayakta kalmıştır. Bursa'daki hanlar, belli tip malların belli merkezlerde toplanarak örgütsel bir kuruluş içinde alınıp satıldıkları yerlerdir. Bu nedenle hanlar İpek, Koza, Yoğurt, Bezir, Nalbur, Katır Han gibi adlar almışlardır.

 

Sivil Mimari

Bursa Evleri: Eski Bursa evleri de, Bursa'nın önemli anıtları arasında sayılabilir. Kendine özgü tekniği ve mimari yapısıyla dikkat çeken Bursa evleri ne yazık ki, tüm önlemlere karşın yok olmaktadır. Bursa'da çeşitli sosyal gurupların yaşadıkları evlerin farklı olduğu anlaşılır. Ancak çoğunlukla Bursa evlerinde; üstte üç oda, altta bir oda, bir sofa ve bir fırın vardır. Tarihi Bursa evlerinin hemen tümünün bahçeli, ev içinde akar çeşmesi bulunmaktadır. Bazı evlerde ise; iki alt oda, iki sofa, bir bodrum, bir üst oda bulunur. Ülkemizde ayakta kalmış en eski ev örneği Somuncu Baba Evi'dir. Ayrıca Bursa'da çok sayıda 17, 18 ve 19. yüzyıldan kalma tarihi ev vardır.

Çeşmeler: Bursa'yı gezen tüm gezginler, Bursa'nın yeşilinden olduğu kadar her köşesinde şırıldayan çeşmelerinden de söz ederler. Bursa'nın her köşesine yapılan mahalle çeşmelerinin yanı sıra, sebiller, selsebiller ve evlerin bahçelerinde fıskiyeli havuzlar bulunurdu. Bugün Bursa çeşmelerinin yüzde sekseni yok olmuştur.

 

Ekonomik ve Sosyal Yapılar

Köprüler: Bursa kenti ve ovasından çok sayıda dere geçtiği için, bu dereler üzerine çokça güzel köprüler yapılmıştır. İlk Osmanlı köprüsü sayabileceğimiz Nilüfer Köprüsü'nden başlayan bu güzel gelenek, Türkiye'de örneği olmayan Irgandı Köprüsü'yle sürmüştür. Bugün Bursa'da; Abdal, Nilüfer, Mihraplı, Setbaşı, Irgandı, Tatarlar köprüleri gibi çok eski köprüler vardır.

Üzerinde otuz dükkan, ahır ve depoların bulunması özelliği ile dünyada benzeri olmayan Irgandı Köprüsü'nün yanı sıra; günümüz Bursa'sında özgün yapısını kaybetmeden gelen en önemli bir diğer tarihi köprü Abdal Köprüsü'dür. 1677 yılında yapılan köprünün on iki kemer boşluğundan günümüzde sadece yedisi görülebilmektedir. 70 metre uzunluğunda ve 4.80 m. genişliğindeki tarihi köprünün diğer bölümleri toprak altında kalmıştır.

Darüşşifa: Yıldırım Külliyesinin bir parçası olan Dârüşşifâ 1390 yılında, Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı Devleti'nin ilk hastanesi olarak kabul edilir. 2001 yılında onarımı tamamlanarak Göz Hastanesi olarak yeniden hizmete açılmıştır.

 

Alternatif Turizm

İnanç Turizmi
Bursa, bir çok medeniyete ve dinlere beşiklik etmiş illerin başında gelir. Bursa'da İslam, Hıristiyanlık ve Musevilik dinlerine ait bir çok eser bulunmaktadır. 325 ve 787 yıllarına tarihlenen 1. ve 7. Konsül İznik'te toplanmıştır. İznik, Hıristiyan dinince kutsal kabul edilen ülkemizdeki 8 hac merkezinden biridir. Osmanlı'ya başkentlik yapmış olan Bursa günümüzde de "manevi başkent" olarak önemini korumaktadır.

Trekking
Kış turizmi ve kayak sporunun beşiği Uludağ, yaz döneminde de yürüyüş parkuru olarak kullanılmaktadır. Uludağ, böylece tüm yıl turizme açılmıştır. Yaz güneşinin karları eritmesi ile birlikte bambaşka bir çehreye bürünen Uludağ, doğa yürüyüşçülerinin gözdesi haline gelmiştir.

Termal Turizmi ve Kaplıcalar
Asırlardır dünyanın dört bir yanından insanlar şifa bulmak için Bursa kaplıcalarına gelmiştir. Kaplıcalar, ısıtmaya ihtiyaç duyulmadan sıcak suyun doğadan elde edildiği ve yapının içinde fazladan bir sıcak su havuzunun bulunduğu hamamlardır. Bursa'nın her kaplıca suyunun farklı hastalıkla iyi geldiği ilk kez, 1840'lı yıllarda araştırma yapan Dr. Bernard tarafından yazılmıştı.

Bursa'nın kaplıca suları, Bademli Bahçe ve Çekirge bölgelerinden çıkmaktadır. Her iki bölgeden çıkan suların kimyasal analizleri farklı olup, Çekirge sularına çelikli, Bademli Bahçe sularına ise kükürtlü sular denilmektedir. Bu sulardan şifa bulmak amacıyla her yıl düzenli olarak gelen birçok turist vardır.

Fuar Turizmi
(TÜYAP Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi)

TÜYAP Bursa Fuarcılık A.Ş. tarafından işletilen bu merkez Güney Marmara'nın en büyük fuar ve kongre merkezidir. Toplam 119.000 m2 alanda 15.000 m2 kapalı, 20.000 m2 açık fuar alanı uluslararası nitelikte imkânlar sunmaktadır. Fuar merkezinde 5000'er m2'lik iki fuar salonu, 2000 m2 fuaye, 2.000 m2'lik servis ve hizmet binası ve 1000 m2'lik toplantı ve kongre binası ile 2.000 araçlık ziyaretçi otoparkı, 2.000 araçlık katılımcılar için özel otopark ve 150 kişilik iki konferans salonu bulunmaktadır. Her farklı alanda yapılan 20 kadar fuar, çevre il ve ülkelerden katılımcı ve ziyaretçileri Bursa'ya çekmektedir.


Eğlence Hayatı :Gecelerin sokağı; Arap Şükrü
Bursa'da en önemli eğlence hayatı, mesire kültürüdür. Kent içinde ve dışında birbirinden ferah ve yeşil mesireler Bursalıların en önemli eğlence mekânları olmuştur. Temenyeri, Pınarbaşı, Veyselkarani, Acemler ve Geçit gibi mesireler Bursa'nın en rağbet görenleriydi.

Bursa'nın Çiçek Pasajı olan Arap Şükrü Sokağı kentin en gözde eğlence mekânıdır. Bu sokağın tarihi, biraz da Bursa'nın tarihidir. Bursa'nın Osmanlılar tarafından fethinin ardından, Orhan Gazi tarafından kale surlarının hemen dibinde yer alan bu mahalleye Musevilerin yerleşmesine izin verir. Ve ardından bu mahallede sinagog da yapılır. İspanya'dan sürülen Yahudiler 1492 yılında II. Beyazid tarafından bu sokağa yerleştirilir.

"Yahudi Mahallesi" olarak bilinen Arap Şükrü Sokağı, son 50 yılda büyük bir değişim geçirip Bursa'nın eğlence merkezi olmuştur. Bursa'da yaşamlarını sürdüren 20-30 hane Yahudi'nin ibadet ettiği Geruş ve Mayor Sinagogları da bu sokaktadır.

Arap Şükrü isimli bir esnaf bu sokakta bir mekân açınca, sokak da gelişmeye başlıyor ve zamanla Arap Şükrü'nün çocuklarının yeni mekanlar açmasıyla sokak araç trafiğine kapatılıp ve bugünkü halini alıyor. Arap Şükrü, Bursa gecelerinin sokağıdır. Bu gecelerde insanlar, yudum yudum Bursa'yı demlenir, içtenliğin gezintisine çıkarlar.

Copyright © 2009-2022 · All Rights Reserved · Powered by Marka Kent Bursa · Designed by IMG Yapım

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol